matrix filminde makinalarla masaya oturan hain insanın**, ajan smith'e söylediği söz. akıllardan çıkmamıştır.
bunun sebebiyse aslında köklü bir felsefenin temellerine dayatılmış olmasından başka birşey değildir.
bu düşünce köklüdür, zira temeli yahut başka bir değişle fikir babası kuşkucu paranoyan insan mantığından başka birşey değildir. o öyle gariptir ki her şeyi farklı olabilme ihtimalleri üzerinde temelinden farklı bir şekilde kurabilecek, düşünmeye sevkedebilecek kadar ürkütücüdür.
işte bu yüzden bazen gerçekten düşünmeden edemeyiz : acaba cehalet gerçekten mutluluk olabilir mi ?
dünyânın en saçma sözüdür. memleketimizin her yerinde, "câhil" diye adlandırdığımız insanların neler yaptıklarını görürüz ve ağzımıza geleni söyleriz. *
kişinin kendisi "mutlu" olduğunu söylese bile, "anlık huzur" olan "mutluluğu" yaşamakta olduğundandır. halbuki kişi hiç de huzurlu değildir, olamaz da.
yav bi dakka notu: aslında ne kadar bilirsek bilelim, var olan her şeyin tamâmını bilmemiz mümkün olmadığından, her an her şekilde hepimiz câhiliz. bu açık. peki bu durumda kim daha çok mutlu? ***
iki tane izafi kavramın üzerine bina edilmiş ve doğruluğu yanlışlığı tartışılamayacak olan bir önermedir. yoldan geçen adam bana kıyasla cahildir ama köydeki çobana kıyasla alimdir. ayrıca aynı yoldan geçen adam bana kıyasla mutsuzdur, sana kıyasla mutludur.
ikinci bir nokta ise gerektiği kadar biliyorsan veya sana sunulan olanakları en üst düzeyde kullanıp öğreniyorsan cahil değilsindir. olaya kümüle olarak bakmamak lazım.
cehalet ve mutluluk çok izafi kavramlardır, bunu göz önünde bulundurmak gerektir. **
bu sözü söyleyenin mutluluğu olsa olsa cahil mutluluğudur. cehaleti mutluluk sebebi sayan insanın mutluluğunun avuntu/kendini kandırmış olma ihtimali daha yüksektir.
cehaletin ve mutluluğun ve tabi bilmenin ve mutsuzluğun imkanı üzerine düşünülüp öyle karar verilmesi gereken, her genellemenin yanlışlığını ve izafiliğin kaygan hazzını göz önünde bulundurup aaa evet olabilir de olamaz da denilebilecek yanlış/doğru yargı.
yargı sahiplerini de yargının verdiği cehalet mutlu edebilir.
yahya kemal'in:
“yalnız duyan yaşar” sözü, derler ki, doğrudur
“yalnız duyan çeker” derim, en doğru söz budur.
gördüm ve anladım yaşamak mâcerâsını
şeklindeki zarifâne mısralarının biraz daha net ifadesi ama "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?"dan daha zarif, daha hikmetli ve net değil...
matrix filminde ki hain cypher'ın mottosu. cehalet mutluluktur, bir tespittir. cahil insanların ve cahil insanlara göre "bir şeyler" bilen insanların arasındaki farkı anlatır. cehalet mutluluktur ilk bakışta yanlış bir şeyi savunmak gibi kulağa gelsede alttan alta bir aşağılama barındırır.
cahilliği tabi burada iyi tanımlamak gerekiyor, burada bahsedilen cahil, bilmeyen,öğrenmeyen ve bunun ihtiyacını hissetmeyen kimsedir. dağdaki çoban cahildir bir fizik profesörüne göre fakat aynı zamanda fizik profesörünün de çobana göre cahil kalacağı yerler vardır. kastedilen cahillik bundan farklıdır.
cahil insan mutludur, çünkü bilmediği için hiçbir şeyin yükümlülüğünü sırtında taşımaz. onun için hiçbir şeyin önemi yoktur.
matrix filminde cypher'ın kastetmek istediği tam olarak budur. Ä°nsanların makineye bağlı yaşadığını bildiği zaman, bunu görmezden gelemez ve bunun mücadelesini vermek zorunda kalır, fakat insanların makineye bağlı olduğu gerçeğini hafızasından sildirirek, makinelerin emrinde yaşamak zor olmayacaktır, mutlu olacaktır.
bazı şeyleri bilmemek gerçekten de mutlu olmak için yeterlidir. burada *'de konu edilen cahillik de budur. matrix ortamında göreceği hayallar nedeniyle elbetteki mutlu bir yaşamı olacaktır. zaten bu tez bizim kültürümüze de yabancı değildir;
ekonomiden anlamak insanı karamsarlığa iter türkiye şartlarında oysa cahil bir adam ayarlı basın-yayını seyredip ülkenin güllük gülistanlık olduğunu düşünür ve mutlu olur, bilmez ki kitchen dalgalarını* türkçe'nin söz dağarcığının farkında olan ve etrafındaki yabancı isimli tabelaların çoğaldığını gören, bunun bir ülkenin yok oluşu olduğunun farkında olan küreselleşme diye yutturulan olgunun ingilizce bilmek olmadığını, yabancı dille eğitim şeklinde ingilizce öğretimi olamayacağını, böyle bir uygulamanın afrika ülkeleri gibi geri kalmış ülkelerde yani sömürge ülkelerinde olduğunu bilen biri nasıl mutlu olabilir dedirten cümledir cehalet mutluluktur.
farklı bir açıdan bakmak gerikirse doğruluk payının az da olsa var olduğunu düşündüğüm cümle...
evet cahillik çok kötü birşey ama cahil olan insanı bir düşünsenize emin olun ki hayatta çok fazla derdi yoktur çünkü hiç bir zaman bu evreni sorgulayamayacaktır sorgulasa bile kendi çevresinde* yapabilecektir ancak bunu ve hiç bir zaman birşey bilmeyecektir bilmek için çaba göstermediği için de yorulmayacaktır hep mutlu kalacaktır...
yani o hayaıtn peşinden asla gitmeyecektir hep hayat ona gelecektir...
adidas marka ayakkabı satın alırken aklınıza asyada adidas fabrikasında günlüğü 1 dolara sabahtan akşama kadar çalışan küçük çocuklar gelmiyorsa bundan haberdar değilsinizdir ve mutlu mutlu alışveriş yaparsınız. (yani bilmemek mutluluk vermez belki ama en azından vicdanınızı rahattır, bilmeyen insan bilen insandan çok daha kolay mutlu olur)
ama eğer durumdan haberdarsanız ne o ayakkabıyı alabilirsiniz gönül rahatlığıyla, ne de elinizden bir şey gelir. ya gider başka marka alırsınız (bence saçmalıktır) ya da öylece kalakalırsınız. (yani biliyorsanız canınız acır, vicdanınız el vermez)
Cehaletten ziyade "umursamazlık" mutluluktur diye değiştirilmesi gerektiğini düşündüğüm önerme. Umursamazlık: bazen gafletten, bazen düşüncesizlikten, bazense düpedüz vicdansızlıktan ileri gelen bir durum.
Bu fikre ilk defa 17 ağustos depreminden sonraki gece kapılmıştım: Hepimiz morali bozuk, TV'de korkunç görüntüler karşısında ne yapacağını bilmez vaziyette kalakalmışken o da ne: Sokaktan gelen bir müzik sesi! Yan bahçede birileri düğün yapıyor! İnsanlar can çekişirken, ülkede milli bir felaket yaşanırken sen kalkmış saz çalıp göbek atıyorsun! İşte kastettiğim budur arkadaşlar, düpedüz umursamazlık... O insanların aslında kötü insanlar, vicdansız insanlar olduklarını zannetmiyorum. Ama bir duyarsız kalma durumu vardı işte... Sonra sıra sıra şehit cenazeleri gelirken, Filistin'de çocuklar ölürken, televizyonlar bu durumu gözüne gözüne sokarken de mutlu olabilen insanlar görünce vardım bu kanıya... Bilmemek değil, bilsen de bir şekilde görmezden gelebilmekti önemli olan... Bunu da üç şekilde başarabilir insan: ya gaflete dalarak (benmerkezciliği abartarak kendi kabuğuna o kadar çok dalmak ki etrafı görmemek anlamında kullanıyorum burda), ya düşüncesizliğinden (hakikaten düşünememe, kafa basmama ya da çok odun olma durumu), ya da vicdanını söküp atarak...
buram buram jakobenizm kokan, aydınlanmacı bir ters temennidir. "bilenler", bilmeyen olarak tasarladıkları hayalî "kalabalık" üzerinde bilgi tahakkümü hakkı elde eder, yine onlara göre. oysa "halk", yani onların "bilmeyen ve mutlu" olarak tasarladıkları o esrarengiz topluluk, en az onlar kadar "büyük"tür. cehalet mutluluktur'un asıl derdi, "ben biliyorum, o yüzden mutsuzum" cümlesidir. biliyorsan, bundan bize ne? mutsuzsan da, bunu neden ifşa ediyorsun ey pornografik kardeş?
bir çok şey bilmekteyim belki
ve bunların sorumluluğu beni ezmekte
öyle çok acılara şahit oldumki
bu beni ziyadesiyle üzmekte
ve ne kadar az şeyi bilmemekteyim demekki
bilmediğini itiraf etmek bence doğruluktur
evet cahilliğimi itiraf ediyorum
aynıyla vakidir ki cehalet mutluluktur.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.